Yaklaşık 7 sene önce çalıştığım işyerinde kendimi çok sıkışmış hissederken posta kutuma bir mesaj geldi. İçimizdeki Tanrıdan başlığını taşıyan bu mesaj şöyleydi:

Pek çok ruh, bu dönemde dünyadaki kargaşa ve karışıklık için bir çözüm arıyor. Bu karışıklık ve kargaşa günbegün daha çok büyüyor. Ancak bundan korkma; çünkü bir şeylerin daha iyi olabilmesi için, önce kötüleşmesi gerekir.

Bir çıban patlamadan önce baş verir ve ondan sonra da tüm zehir akar ve temizlenir. Nefret, açgözlülük, kıskançlık ve bencillik zehirlerinin boşalıp, şifanın gerçekleşmesinden önce, dünyada bir şeylerin önce bir çıban gibi baş vermesi ve tepe noktaya ulaşması gerekir.

Senin kendi içinde mükemmel bir huzura sahip olmanı istiyorum. Bu huzuru beni daima aklında tuttuğun sürece bulabilirsin ve her şeyin en iyi yanını görerek bilincini yükseltebilirsin.

Dünyanın içinde olduğu duruma ona kendini kaptırarak yardım edemezsin. Hastalığa bağışıklığının olması gerekir; yoksa sana da hastalık bulaşır ve o zaman da hiçbir şekilde yardım edemezsin.

Senin yardımına ihtiyacım var. Senin özgür olmana ihtiyacım var. Senin mükemmel bir huzur içinde olmana ihtiyacım var. Senden ancak o zaman faydalanabilirim.

O gün kendi kendime şunu sordum: "Sana nasıl yardım edebilirim?" Ve o günden sonra tüm hayatım değişti.

Yıllardır bu yazıyı arıyordum, hatta bu yazıyı zihnimin bir uydurması olarak düşünmeye başlamıştım. Tam da bugün bu yazı yeniden karşıma çıktı. Şimdi yeniden soruyorum:

Sana nasıl yardım edebilirim?

Titreşiminizi ve iç huzurunuzu yüksek tutmak için aşağıdaki linkte bir araya topladığım mantraları da dinleyebilirsiniz. Titreşiminizi yüksek, gönlünüzü ferah tutun. Işıltınıza sahip çıkın:
Mantralar

Geçtiğimiz günlerde bir danışanım sevgilisinden ayrıldığını söyledi. Nedenini sorduğumda "Beni mutlu etmiyordu" diye bir cevap verdi. Bu cevaba çok şaşırdım.

Beni mutlu etmiyordu demek, "Ben kendi başıma mutlu olmayı beceremiyorum, gelen beni mutlu etsin" demek. İlişkide kimsenin sizi mutlu etmek gibi bir görevi yok. Birisinin hep verdiği, diğerinin hep aldığı bir ilişkinin sürebilmesi zaten mümkün değil. Ancak diyelim ki mümkün, o zaman da bakın neler oluyor:

Sizi mutlu etmek için yaşayan kişi bir süre sonra yorulur ve tükenir. Kendisi tükenince artık veremediği için ilişki de biter. O zaman "Bu gitsin sıradaki gelsin" mi diyeceksiniz?

Karşınızdaki kişi sizi mutlu ediyorsa, "size iyi geliyorsa" bu büyük bir tehlike. Mutluluğunuz dışarıya bağlı olacağı için sizi mutlu eden kişiye bağımlı hale geleceksiniz. O giderse mutluluk da gideceği için sizi terk etmesin diye kendiniz olmaktan vazgeçeceksiniz. Yani özgürlüğünüzü verip mutluluk almaya çalışacaksınız ki bu durum da uzun vadede size mutluluk getirmez.

Sevgiliniz size on gün boyunca yüz birim mutluluk verdi. Onbirinci gün herhangi bir nedenle size sadece yetmiş birim mutluluk verebiliyor. Peki o zaman ne olacak? Beni mutlu etmiyor diye onu suçlamaya mı başlayacaksınız?

Benzer benzeri çeker, siz kendi başınıza mutlu olmayı beceremiyorsanız, karşınıza çıkanlar da sizin gibi olacaktır. O zaman ilişkide iki dilenci avuçlarını birbirine açıp "beni mutlu et" diye bekleyecek. İkisinin de avuçları boş kalacak. Çünkü ikisinde de mutluluk yok.

Bu "almaya dönük, dışarıya bağımlı" bakış açısı aslında kendi başına hayatta kalamayacak bir bebeğin dışarıdan beslenmesine benziyor. Yetişkin bir bakış açısı değil. "İlişkim olsun mutlu olayım, sevgilim beni mutlu etsin" gibi bir kandırmacadan kendinizi kurtarın. Siz kendi kendinize mutlu olmayı başaramadıkça dışarıdaki hiçbir şey sizi mutlu edemeyecek.

İlişkinizdeki mutluluk kumbarasını her seferinde boşaltan olmak yerine ben bu kumbaraya nasıl katkıda bulunabilirim diye bakmaya başlayın. Sizden taşan mutluluğun ilişkinizi ve dünyanızı beslemesine izin verin.

Not: "Beni mutlu eden bir iş istiyorum" diyenler de aynı aldatmacanın içindeler. İş sizi mutlu edemez ancak siz mutlu olduğunuz bir işi yaratıp orada çalışabilirsiniz. Bu da emek ister. Mutlu olacağınız işe giden yolda yeni bir adım için tıklayın.

Geçtiğimiz günlerde keyifle yapacağı işi netleştirmek için bir danışanım geldi.

Soru cevaplarla ilerlerken ağzından "Mutluluktan sonra mutsuzluk olur" diye bir cümle çıktı. Mutsuzluğun onun için ne anlama geldiğini sorduğumda da "Sevdiklerimin başına kötü bir şey gelmesi" yanıtını verdi.

Aslında danışanım farkında olmadan şöyle diyordu: "Keyif aldığım işi yaparsam mutlu olurum. Mutlu olursam ardından mutsuzluk gelir. Yani sevdiklerimin başına kötü bir şey gelir". Saatlerce analiz yapıp keyifle yapacağı işi bulsak da bu işe adım atmayacağı belliydi. Önce mutlulukla ilgili engelleyen inancını değiştirmesi gerekiyordu.

Bir başka danışanım da sevdiği işte çalıştığı halde kazancını bir türlü arttıramıyordu. Onun da "Çok para kazanmak için çok çalışmalıyım" inancını fark ettik. Konuştukça, önceki işinde çok çalışmaktan iki kere önemli hastalıklar geçirdiğini öğrendim.

O da farkında olmadan şöyle diyordu: "Çok kazanmak için çok çalışmalıyım. Çok çalışırsam yeniden hasta olabilirim". Bu da işini büyütmek için neden adım atmadığını gösteriyordu.

Hayalinizdeki işi bulmak için yola çıkıyorsanız, önce inançlarınızı gözden geçirin. Mutlu olacağınız bir iş arıyorsanız mutlulukla ilgili inançlarınıza, çok para kazanacağınız bir iş istiyorsanız parayla ilgili inançlarınıza bakın. Yol alabilmek için engelleyen inançlarınızı güçlendirenlerle değiştirin.

Ben az çalışarak da çok kazanabilirim, ben mutlu olmayı hak ediyorum...

Hayalinizdeki İşe Ulaşın uygulamalarıyla engelleyen inançlarınızı ortaya çıkarabilir, yeni işinize giden yoldaki endişelerinizi dönüştürebilirsiniz. Ayrıntılar için tıklayın.

Geçen gün bir danışanım, uzun boylu bir sevgili istediğini söyledi. Hatta tanıştığı erkekler kendisinden kısa boylu ise onları hemen eliyormuş. Aramızda şöyle bir dialog geçti:

Uzun boylu olmazsa ne olur?
Yanıma yakışmaz.

Yanına yakışmazsa ne olur?
İnsanlar, "Bunlar güzel bir çift değil" derler.

"Bunlar güzel bir çift değil" derlerse ne olur?
İnsanlar beni eleştirir.

Eleştirilmekten korkuyorsan ihtiyacın nedir?
Onay ve kabul.

Yukarıdaki sorgulama ile bakın neleri fark ettik:

1) Kriter danışanıma ait değil!
Danışanım uzun boylu bir sevgili istiyorum diyor ancak bu istek kendisine ait değil, başkalarına ait. Gördük ki onay almak için başkalarının isteğine göre hareket ediyor. "Boyunu ayarladık, acaba kilosu konusunda başkaları ne ister?" Bu şekilde seçilen sevgili onun sevgilisi mi olur yoksa başkalarının sevgilisi mi?

2) Kriter mutlu ilişki kriteri değil
"Uzun boylu erkek" kriteri, mutluluğu getirmez. Kırmızı kazaklı birini işe alıp, sonra çok iyi İngilizce konuşmasını beklemek gibi bir şey bu.

3) İstek karşılanınca ihtiyaç karşılanmayabilir
Uzun boylu bir erkek istiyorum (çünkü) onaya ihtiyacım var. Uzun boylu erkeği bulduk, dolayısıyla onayımızı da aldık. Peki uzun boylu erkeğe "Çok zayıf" eleştirisi gelirse ne olacak?

Sonuç olarak, isteklerinizin altındaki ihtiyaçlarınızın farkında mısınız? Aradığınız sevgili kendi sevgiliniz mi? Bulduğunuz sevgili aradığınız ilişkiyi getirecek mi?

Nasıl bir ilişki istediğinizi netleştirmek, karşı cinsle aranızdaki blokajları kaldırmak için Hayalinizdeki İlişkiye Ulaşın uygulamalarından faydalanabilirsiniz.

Şehir hayatında çok ses var. Biz bu seslerin içinde kendi sesimizi duyamaz oluyoruz. Kendimizin aslında ne istediğinin, neye ihtiyacının olduğunun farkında bile değiliz. Kendimize uzağız. Uzak olunca, başkasına hiç yaklaşamıyoruz.

İhtiyaçlarımızın farkında olmadığımız için aslında hep açız. Aç olduğumuz için daha saldırgan, daha öfkeliyiz. İlişkiye vermek için değil almak için giriyoruz. Sevgi almak, şefkat almak, takdir almak... Bunları biz bile kendimize veremezken başkalarının bize vermesini bekliyoruz.

"Bir şeyler eksik" deyip o eksikleri dışarıdan tamamlamaya çalışıyoruz. "Geç kaldım" endişeleriyle daha çok koşup kendimizden daha da uzaklaşıyoruz.

Şehrin hızına rağmen biraz yavaşlayabilsek, biraz kendi sessizliğimizde kalabilsek, kendimizi daha iyi duyabileceğiz. Biz dengelendikçe ilişkilerimiz de dengelenecek. O zaman ilişkiyle dengelenme çabasından vazgeçeceğiz.

Bu yazı, İstanbul Life dergisinin Şubat sayısına Sevgililer Günü için verdiğim röportajdan alınmıştır.

İlişkilerle ilgili verdiğim eğitimde anlattıklarımı merak edenler oluyor. Anlattıklarım benim sorularım ve katılımcıların cevaplarıyla birlikte şekillense de aşağıdakine benzer dialoglar yaşayabiliyoruz:

Ahmet bana kendimi kötü hissettirdi.
Ahmet'in sana kötü hissettirdiğini düşünüyorsun ancak gerçekte kötü diye bir his yoktur. Aslında ne hissediyorsun?

Ahmet beni kızdırdı.
Ahmet seni kızdıramaz. Hissettiklerinin sorumluluğunu bir başkasına yüklemeden ben diliyle hissettiklerini söyleyebilir misin?

Ben Ahmet'e kızdım.
Ahmet'in her davranışına kızmış olamazsın. Ahmet'in hangi davranışına kızdın?

Ahmet'in beni dinlememesine kızdım.
Ahmet'in seni dinlemediğini nereden biliyorsun? Burada yorum var. İfadeni bu yorumdan arındırıp daha objektif bir şekilde ifade edebilir misin?

Ben konuşurken Ahmet gözlerime bakmadığı için kızdım.
O bakmış ancak sen görmemiş olabilirsin. Bunu tamamen ben diliyle nasıl ifade edebilirsin?

Ben konuşurken Ahmet'in gözlerime baktığını görmediğim için kızdım.
Peki bu durumda aslında hangi ihtiyacın karşılanmadığı için kızdın?

Dinlenmek, saygı görmek ihtiyaçlarım karşılanmadığı için kızdım.

Bakın, sordukça "Ahmet bana kötü hissettirdi" noktasından nereye geldik. Kişi yüzleşmeye hazırsa, şu sorularla da devam edilebilir: Peki, sen kendini dinliyor musun? Kendine saygı gösteriyor musun?

Benzer benzeri çeker. Dinlemeyen ve saygı göstermeyen bir Ahmet gören kişi, bunların aynısını aslında kendisi de yapıyordur, sadece yaptığının farkında değildir.

Hissettiklerinizi net bir şekilde ifade ederseniz, kendinize yakınlaşmaya başlarsınız. Durumları anlatırken yorumlardan kaçınırsanız, olan biten size daha net görünür. Olumsuz duygularınızda suçlamak yerine karşılanmayan ihtiyaçlarınıza odaklanırsanız, işin içinden çıkmanız kolaylaşır. İhtiyaçlarınızı diğer kişiden ısrarla beklemek yerine kendi kaynaklarınızla karşılamaya yönelirseniz, hayatınıza denge gelir.

İlişkilerinizde görmediklerinizi görmek isterseniz, Hayalinizdeki İlişkiye Adım Adım eğitimine katılabilirsiniz. Ayrıntılar için tıklayın.

Geçen günkü görüşmemizde bir danışanım erkek arkadaşını anlatırken "Neden yanımdayken eski kız arkadaşına mesaj atıyor?" diye sordu. Başkası ile ilgili "neden" sorularını faydalı bulmuyorum. Zihni karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Çünkü bu soruların cevabı sizde değil. Hangi cevabı bulursanız bulun, hiçbir zaman emin olamayacaksınız. Zihniniz emin olmak için aynı soruyu defalarca soracak ve kafanız gitgide daha çok karışacak. (İptal)

Bolca "neden" soruları soranlar için görüşme sırasında bir formül geliştirdik, onu sizinle de paylaşmak istedim:

1. Neden sorusunu yakala
Neden yanımdayken eski kız arkadaşına mesaj atıyor?

2. "Ben burada ne görüyorum?" diye kendine sor
Bana değer vermeyen bir erkek arkadaş görüyorum.

3. "Ben nerede bunu yapıyorum?" diye kendine sor
Ben nerede erkek arkadaşıma değer vermiyorum?

Yukarıdaki soruya vereceğiniz ilk cevap genelde şöyle oluyor: "Aaa, ben ona çok değer veririm". Bu cevabınıza kanmayın ve en az iki üç kere daha aynı soruyu kendinize sorun. Danışanım başlarda değer verdiğini iddia etse de sonra fark etti ki erkek arkadaşını eskileri ile kıyaslayıp "onlar daha yakışıklıydı" diyormuş. Sadece bunu yapmak bile ona verdiği değeri azaltıyor.

Kendinize dürüst olursanız, nedenini anlamaya çalıştığınız davranışı bir şekilde yaptığınızı göreceksiniz. Birkaç kere sormanıza rağmen ona nerede değer vermediğinizi hâlâ göremediyseniz, şimdi de kendinize dönüp sorun: Ben nerede kendime değer vermiyorum? Danışanımın yaşadığı duruma üzüldüğünü ancak bunu hiçbir şekilde ifade etmediğini gördük. Bu da kendisine değer vermeyen bir insanın davranışı. Kendisini açıkça ifade etmemek...

Sonuç olarak, rahatsız olduğunuz durumlarda neden soruları ile diğer kişiyi anlamaya çalışmak yerine, kendinizi izlemeye başlayın. Kendinize ve diğer kişiye o davranışın benzerini nerede yaptığınızı bulun. Hatırlayın, siz değiştikçe dünya değişecek. Benzer benzeri çeker. Siz değişmezseniz, Ahmet gidecek Mehmet gelecek. O da eski kız arkadaşına mesaj atmaya devam edecek.

İlişkilerinizle ilgili kendinize daha kaliteli sorular sormak için Hayalinizdeki İlişkiye Ulaşın uygulamalarından faydalanabilirsiniz. Sorularınızı daha güçlendirici kılmak için Üyelere Özel bölümündeki Sorularını değiştir, hayatın değişsin yazısı da işinize yarayabilir.

2 sene önce yazlıkta komşumuzun 5 yaşındaki torunu denize giriyordu. Denizden çıktıktan sonra, her seferinde ayaklarını ıslak mendille siliyor ve sadece terlikle kuma basıyordu. Annesi, babaannesi bu durumu gördükçe "Ayy, temizlik hastası bu!", "Aman bu kız ne titiz!" gibi sözler söylüyorlardı.

Durum bana çok tuhaf göründü. Gidip küçük kızla bir konuşayım dedim. Yanına oturdum, başladım sormaya. "Ne hissediyorsun kuma bastığında?". Biraz düşündü, zorlandı, sonra iğrendiğini söyledi. Onu iğrendirenin ne olduğunu sordum. Bana şunu anlattı: Bakıcısıyla birlikte oturdukları sitede kum havuzuna gidiyorlarmış. Bakıcısı hep "Bu kuma kediler çiş yapmıştır, onun için yukarıya çıktığın zaman ellerini ayaklarını iyice temizle" diyormuş. Dolayısıyla küçük kız da diyordu ki, "Buralar hep kum, geceleri kediler buraya da çiş yapmıştır."

Ben de ona şunu söyledim. "Bak burada deniz var. Her gece deniz burayı yıkıyor. Kediler buraya çiş yapsa bile, buralar her gece yıkanıyor, temizleniyor." O da "Tamam" dedi. O günden sonra ayaklarını ıslak mendille sildiğini hiç görmedik.

O sohbeti yapmamış olsaydık, belki de küçük kız ömrü boyunca kuma rahatça basamayacaktı. Bir de üzerine yapışmış "titiz" gibi bir etiketle dolaşacaktı. Ben sadece onun ne hissettiğine odaklandım. Bunu anlamaya çalışırken de "Neden?" diye hiç sormadım.

İlişkilerimizde sıkça yaptığımız yanlışlardan biri, anlamaya çalışmadan karşımızdakini kolayca etiketlememiz. "Bu titizdir, şu şöyledir" deyip eleştirmek, zorla onu değiştirmeye çalışmak işe yaramaz. Sağlıklı bir ilişki istiyorsak, yapmamız gereken ilk şey; onu, hissettiklerini ve ihtiyaçlarını anlamaya çalışmak.

Verdiğim eğitimlerde kadınlardan "Bana uygun erkek yok" sözünü sık sık duyuyorum. Buna inananlar beni de inandırmak için ellerinden geleni yapıyor. Ben de onlara şunu söylüyorum: "Senin görememiş olman, yok olduğu anlamına gelmiyor".

Sizi amacınızdan uzaklaştıran tek taraflı genellemelere, "engelleyen inançlar" denir. "Bana uygun erkek yok" gibi engelleyen inançlar burnunuzun dibindekini bile görememenize neden olabilir. Bakın anlatayım:

Yıllar önce benden yaşça büyük bir kız tanımıştım. İlişkilerimde sıkıştıkça bir abla gibi ona danışırdım. Bir gün beni aradı ve birlikte Kemancı'ya gitmeyi teklif etti. Kemancı o zamanlar İstanbul'un en popüler rock barlarından biriydi. Ben de sadece ikimiz gideceğiz zannettim. Buluşma noktasına geldiğimde benim gibi ilişkilerinde sorun yaşayan dört erkek arkadaşını daha oraya getirdiğini gördüm. Böylece bir kız, beş erkek gittik Kemancı'ya.

Görünüşüm içeridekilere hiç benzemiyordu. Saçlarım kısacıktı, gözlüklüydüm, üzerimde de renkli bir gömlek vardı. İçeridekilerin ise çoğu uzun saçlıydı, gözlüksüzdü ve çoğunlukla kurukafalı siyah t-shirtler giyiyorlardı. Oradakilere benzemediğimi düşündüğüm için "Buradaki kızlar bana bakmaz" dedim.

Bütün gece bir platformun üzerinde dans ettik. Akşam Kemancı'dan çıkarken, bizi getiren arkadaşım bana döndü ve dedi ki: "Hakan, sağ tarafında iki tane kız bütün gece sana bakıp durdu. Sen kafanı bir kere bile çevirip o tarafa bakmadın." Söylediğinin doğru olup olmadığını bugün bile bilmiyorum ancak doğru olduğuna emin olduğum bir tek şey var: O gece sağ tarafa gerçekten hiç bakmamıştım. Kemancı'daki kızlar bana bakmaz diyerek reddedilmekten de korkup sadece sol tarafımdaki arkadaşlarımla dans etmiştim.

Bu olaydan birkaç sene sonra da şöyle bir şey yaşadım. Çalıştığım bir şirkette çok hoşlandığım bir kız vardı. Onu çok güzel buluyordum ama yine "Bu kız bana bakmaz" diyordum. Kahve molalarında denk geldiğimizde onunla sohbet etmekten büyük keyif alıyordum. Beş altı ay böyle kısa sohbetlerle geçti. Bir gün bütün cesaretimi toplayıp ona "Senden çok hoşlanıyorum" diye bir mesaj attım. Şöyle bir yanıt geldi: "Ben senin peşinden altı aydır koşuyorum. Senden karşılık göremeyince tam vazgeçmişken, bu mesaj gelince çok şaşırdım". Ben de çok şaşırmıştım tabii. Emindim çünkü bana bakmayacağından...

"Bana bakmaz", "Bana uygun erkek yok" gibi engelleyen inançlar kendi koyduğunuz duvarlar gibidir. Bu duvarların arkasını görebilmek için onları yıkmanız, güçlendirenlerle değiştirmeniz gerekir. "Olmaz"a odaklandığınız için diğer ihtimalleri göremez olursunuz. Burnunuzun dibinde size bakarak dans edenleri, aynı iş yerinde peşinizden koşanları bile göremezsiniz. Artık inançlarınızı değiştirme ve sevgiliyi yoktan var etme zamanı!

Engelleyen inançlarınızı güçlendirenlerle değiştirmek için Hayalinizdeki İlişkiye Ulaşın uygulamalarından faydalanabilirsiniz.

Kilo vermek için bana gelen bir danışanım var. Vücudunda kilo şeklinde hangi duyguları biriktirdiğine ve bunları ifade ederek nasıl boşaltabileceğine bakıyoruz. 3 haftadır ona çeşitli uygulamalar veriyorum. Ona göre bütün uygulamaları yaparak geliyor, bana göre ortada tamamlanan hiçbir uygulama yok. Ya uygulamayı yanlış anlamış, ya unutmuş, ya eksik yapmış ya da benim söylediğimi değiştirip kendi istediği başka bir şeyi yapmış.

Üç hafta boyunca bu durum değişmeyince artık dayanamadım ve sordum. "Sen gerçekten kilo vermek istiyor musun? Göstergelere bakarsak bana istiyormuş gibi görünmüyorsun..."

Ama ile başlayan klasik itirazları ve mazeretleri şöyle bir dinledikten sonra ona şunu sordum: "Kilo verince ne olacak? Yani neden kilo vermek istiyorsun?" Buna net bir yanıt veremedi. İki haftadır aynı soruyu soruyorum ve hâlâ bir yanıt alabilmiş değilim.

"Peki kilo vermezsen bunun sana ne faydası var?" diye sordum.

  • Kilo vermezse, başarısızlıklarının mazereti o değil kiloları oluyormuş. Mesela bir erkek onu terk ederse "Ben kiloluyum ondan terk etti" diyerek en azından kendini rahatlatabiliyormuş.
  • Bu haliyle bile hergün birkaç erkek kendisinden hoşlandığını belirtiyormuş. Bir de kilo verse gelen erkeklerle nasıl başa çıkarmış.
  • Kilo, cinsel cazibesini biraz gölgelediği için, erkeklerin onu ilk anda cinsellik için istemesini engelliyormuş.

Neden kilo vermek istediğini bir türlü bulamayan danışanımın kilo vermemek için yukarıdakiler gibi birçok nedeni vardı. "Bu durumda ben olsam ben de vermem(!)" dedim, niye vereyim ki?

Bir şeyi gerçekten istiyor musunuz yoksa ona heves mi ediyorsunuz? Bunu anlamanın en kolay yolu, o şeyi elde etmek için gösterdiğiniz gayrettir. Çok istediğinizi söylediğiniz halde bir türlü olduramıyorsanız o şeyin olmamasından ne faydanız var, bir de ona bakın.

Geçen sene otomobil lastiği satan bir danışanım oldu. Satışlarının durgunluğundan yakınıyordu. Üç hafta boyunca ona sorular sordum, akılla her türlü çözüm yoluna baktık. En sonunda "Gel bir de meditasyon yapalım, seni lastiklerle konuşturayım" dedim. Meditasyonda lastiklere neden satılmadıklarını sorduğumuzda, lastikler ona şu yanıtı verdi: "Sen bizi çok seviyorsun. Kendi malın gibi görüyorsun. Bizi bırakmadığın için biz de başkasına gidemiyoruz."

Danışanım bu yanıtı duyduğunda ağlamaya başladı. Meditasyon bittiğinde kendisine bunun doğru olup olmadığını sordum. Doğru olduğunu söyledi. Lastik satıyor gibi görünse de aslında çok sevdiği bir lastik koleksiyonuna sahipti. O lastikleri verip koleksiyonunu bozmak istemiyordu. Enerjisiyle lastikleri tuttuğu için lastikler de başkasına gidemiyordu.

Zaman zaman bankada kredi satan danışanlarım oluyor. Çoğu yaptığı işten de müşteriden de sıkılmış, müşteriyi ayaklı sorun gibi görüyorlar. Onlara Einstein`in şu sözünü hatırlatıyorum: "Yaşamınız boyunca yapacağınız en önemli seçim: Sizinle dost bir evrende mi yaşıyorsunuz yoksa size düşman bir evrende mi?" Bu soruya vereceğiniz yanıt nasıl bir yaşama sahip olacağınızı da belirleyecek.

Müşteriyi sorun yani düşman olarak gören danışanlarım, yarattıkları itici enerjiden dolayı müşteriyi itiyor ve satış yapamıyorlardı. Onlardan birine şu ödevi verdim: "Müşterinin karşısına geçtiğinde önce içinden şu sözleri geçir: Ben seninle dostum". Danışanımın satışları kısa sürede artmaya başladı.

Bir şeyi satarken sattığınız şeyle ya da müşteriyle olan enerji bağınız çok önemli. Sattığınız şeyi enerji olarak bırakmıyorsanız ya da satış yapmaya çalıştığınız kişiyi enerji olarak itiyorsanız; dünyanın en sevimli maskesini de taksanız başaramazsınız.

Bir de lütfen şunu hatırlayın: Akılla çözemediğiniz her durumda cevabı içinizdeki bilgeye sorun. 40 yıl düşünsek lastiklerin verdiği cevabı akılla bulamazdık.

Eski zamanlardan birinde, bilge bir kişi ile arkadaşı limanda dolaşıyorlarmış. Ahşap kadırgalardan birinin üzerinde, başını ellerinin arasına almış kara kara düşünen birini görmüşler. "Bak" demiş bilgenin arkadaşı, "Bu adam dünyanın en zengin adamlarından biridir. Yapmadığı şey, gezip görmediği yer kalmamıştır. Gene de böyle mutsuzdur". Bilge de şu cevabı vermiş: "Her gittiği yere kendini de götürüyordur da ondan..."

Dün bir danışanım çalıştığı iş yerinde mutsuz olduğunu ve başka bir yere gitmek istediğini söylediğinde aklıma bu hikâye geldi.

"İstersen git" dedim "Ama inan bana orası da buradan farklı olmayacak". Dediğimi tam anlamayınca ona şu örneği verdim:

"Mesela sen 1000 liraya bir parça iş yapmak için bir işe girdin. İki gün sonra müdürün senden başka bir işi daha yapmanı rica etti. Sen de hayır diyemedin ve 1000 liraya iki iş yapmaya başladın. Bir hafta sonra çalışma arkadaşın geldi çok sıkıştığını ve yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi. Ona da peki dedin, üç iş yapmaya başladın. Sonra patronun geldi, sana "Aslansın, kaplansın" dedi ve yeni bir iş daha verdi. Ona da evet deyince 1000 liraya dört iş yapan, akşam saat onlarda işten çıkan, mutsuz ve yorgun birine dönüştün. Şimdi diyorsun ki, ben burada mutsuzum, başka bir yere gideceğim. Peki git. Hayır demeyi öğrenemediysen orada ne değişecek?"

Maalesef sevgilisini veya işini değiştirince bütün hayatının değişeceğini zanneden kişiler var. Kişi bulunduğu yerde mutlu olmayı ve yaşamını yönetmeyi beceremiyorsa başka hiçbir yerde bunu başaramaz.

"Yetti artık" modunda bir yerden ayrılıyorsanız, kaçıştasınız. Dekoru değiştirseniz de kaçtığınız şey büyüyerek gelecek. Hatırlayın, siz değişirseniz dünya değişecek...

Bir danışanım görüşme sırasında kendisini anlatırken "Ben balık hafızalıyım" dedi.

Evrende hatırlayan hallerimiz olduğu gibi unutan hallerimiz de var. "Ben şöyleyim, ben böyleyim" gibi olumsuz ifadelerle kendimizi tanımladıkça, kendimizi eksiltmeye başlıyoruz. Olumsuza odaklanıp diğer hallerimizi göremez oluyoruz. "Ben balık hafızalıyım" dediğinizde, zihin unutan hallerinizi "bak yine unuttun" diyerek kaydediyor. Hatırlayan hallerinizi ise "aman canım ne var bunda, bunu herkes hatırlar" deyip görmezden geliyor. Sadece unuttuklarınızı kaydettiğiniz için de bir süre sonra kendinizi hep unutuyor zannediyorsunuz.

"Balık hafızalıyım" diyen danışanım, dört görüşme önce konuştuğumuz şeyleri gayet net hatırlıyordu, vatandaşlık numarasını ezbere biliyordu.

Burada önemli olan hangi halinizi yaşatmak istediğiniz. Unutanı mı, hatırlayanı mı?

Bir bilge yanındakine şöyle demiş: "İçimde iki kurt var. Biri sakin ve huzurlu, diğeri de vahşi ve saldırgan. Bunlar birbiriyle kavga edip duruyor". Yanındaki "Peki hangisi kazanıyor?" diye sormuş. Bilge de şu cevabı vermiş: "Hangisini beslersem o".

Kendinizi tanımlamak için kullandığınız her cümleyle aslında o yanınızı besleyip büyütüyorsunuz. Sadece olanı görebilmek için önce "Ben şöyleyim, ben böyleyim" gibi tanımları bırakmak gerekiyor.

Her gün yeniye doğuyoruz. Tanımları bırakırsanız yeni hallerinizle kolaylıkla tanışıp bütünleşebilirsiniz. Şimdi bir düşünün, siz hangisini besliyorsunuz?

"Eşim bana uzak duruyor!" Danışanlarımdan zaman zaman duyduğum bu laf bana tuhaf geliyor. Bir şey size ne kadar uzaksa, siz de ona o kadar uzaksınızdır. İstanbul Ankara'ya 500 km uzakta iken, Ankara İstanbul'a 20 km olabilir mi? Eşiniz size uzak duruyorsa siz de eşinize uzaksınız.

"Ama olur mu Hakan Bey, ben ona şunu yapıyorum, bunu yapıyorum... Bak ne kadar yakınım."
Benim söz ettiğim şekilsel yakınlık değil, içsel yakınlık. Şeklen yakın dururken kalbinizle de gerçekten orada mısınız? Ona duyduğunuz öfke, korku gibi duygular sizi ondan uzak tutuyor olabilir mi?

Bir danışanım, babasının kendisine çok uzak davrandığından şikâyetçiydi. Farklı şehirlerde yaşıyorlardı. Babası işyerinin açılışına da gelmemiş çocuğunun doğumuna da. Bunun gibi birçok olayı sıralayabiliyordu babasının uzak olduğunu anlatmak için.

Aynı şeyi söyledim: Baban sana uzaksa aslında sen babana uzaksın. Yaptığımız çalışmalarla şunu hatırladı: Küçükken annesiyle babasının bir konuşmasına kulak misafiri olmuş. Annesi babasına bir tanıdıklarının kendi kızını taciz ettiğini anlatmış. Küçük kız bu konuşmayı duyunca korkmuş. Kendini korumak adına, farkında bile olmadan babasıyla arasına görünmeyen bir duvar örmüş.

Burada bir adım daha ileri gidiyorum. Eğer başkalarına uzaksanız aslında kendinize de uzaksınız.

Aşağıda linkini bulacağınız meditasyonu danışanımla birlikte yaptık. İçindeki çocuğu ziyarete gittiğimizde danışanım kendisini 4-5 yaşlarında gördü. 30 metre uzakta, çömelmiş vaziyette, sırtı dönük oturuyor ve ağlıyordu.

O küçük çocuğa yakınlaşmamız zaman aldı. Onunla oynadık, zaman geçirdik. O hafta kendiliğinden annesi babası aradı ve ona misafirliğe geldiler. Buna da şaşırmadık. Çünkü danışanım kendisine yaklaştıkça dışarıdaki dünya da ona yaklaşıyordu.

Dışarıdan beklediğiniz her ne varsa önce onu kendinize siz verin. "Benim ihtiyacım ne?" sorusunu kendinize daha çok sorun. Yakınlık arıyorsanız önce kendinize yakınlaşın. Sevgi istiyorsanız kendinize sevginizi daha çok ifade edin.

Hatırlayın, "Dünya siz böyle olduğunuz için bu haldedir."

Üyelere özel bölümündeki İçinizdeki çocuk meditasyonu`nu yaparak kendinize doğru bir adım daha atabilirsiniz. Ayrıca Dünya sen böyle olduğun için bu haldedir yazısını da okumanızı öneririm. Bir de yukarıdaki örneği danışanımın izniyle paylaştığımı ekleyeyim.

Yıllarca iyi ve kötü diye birçok tarifle büyütüldük. "Kurumsal bir işyerinde çalışmak iyidir. Karşı cinse istekli görünmek kötüdür. Ispanak yemek iyidir. 30'undan sonra bekar kalmak kötüdür." gibi zihnimiz pek çok iyi ve kötü ile dolu. Bu iyi ve kötülerin arasında kendimize ne istediğimizi sormak hiç öğretilmedi. Önümüze konanların içinden hep "iyi" olanları seçmemiz gerekiyor sandık, kendimizi de buna zorladık.

"Bu iyidir, bu kötüdür" diye büyütülenlerin kafalarının içinde dev bir koro var. Anne, baba, anneanne, komşu gibi geniş bir kadrodan oluşan bu koro, gün boyu "Şunu yaparsan iyi olur, şunu yapmazsan kötü olur" diye konuşup duruyor. Kafalarındaki koronun yarattığı gürültü o kadar büyük ki, o gürültünün içinde kendi seslerini de duyamıyorlar. Ne istediklerinden kendilerinin bile haberi yok.

Ayrıca, aynı kişiler neyin iyi neyin kötü olduğunun kendilerine öğretilmediği bir durumla karşılaştıklarında şaşırıp kalıyorlar. Örneğin bir danışanıma çocukluğundan beri erkeklerin yanında gülmenin, erkeklerin gözlerine bakarak konuşmanın kötü bir şey olduğu öğretilmiş. Ancak ona erkeğin yanında "şunu yapmak kötüdür" diyenler, neyin iyi(!) olduğunu hiç anlatmamışlar. O yüzden de kendisi iş hayatında oldukça itibarlı bir yerde bulunmasına rağmen, hoşlandığı bir erkekle yemeğe çıktığında ne yapacağını bilemiyor ve eli ayağına dolaşıyordu. "Ne yapmalıyım?" diye bana soruyordu.

Bu kişilerin kafalarındaki iyi ve kötü tarifleri kendilerine yetmediğinde, başkalarının iyi ve kötülerinden medet umuyorlar. "Arayayım mı, aramayayım mı? Görüşelim mi, görüşmeyelim mi? Mesaj olarak şunu mu yazayım, bunu mu yazayım?" diye soran kişiler tanıyorum. Sordukları zaman, birisinin iyi dediğine başkası kötü derse kafaları iyice karışıyor. Ne yapacaklarını bilemez hale geliyorlar. "Ben ne yapmak istiyorum?" diye sormak akıllarına gelmiyor.

Kafanızdaki koronun sesini kısın, "Ne yapmalıyım?" sorusunu bırakın ve bundan sonra biraz da kendinize kulak verin: "Ben ne yapmak istiyorum?"

Not: "Yapamam, yaparsam şöyle olur" gibi sesler, "acaba"lı sorular iç sesiniz değildir. Kafanızdaki koronun sesidir. Aşağıdaki yorum kısmına "Olmuyor" türü bir şey yazıyorsanız büyük ihtimalle iç sesinizden çok uzaktasınız. Kendi iç sesinizle konuşmayı başlatmak için, üyelere özel bölümündeki İçinizdeki çocuk meditasyonu`nu yapmanızı öneririm.

Okuduğunuz yazıyı beğendiyseniz, uygulamaları da içeren üyelere özel yazıları okuyabilmek ve sitedeki güncellemelerden haberdar olmak için üye olabilirsiniz.